6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) md. 365 hükmü uyarınca anonim şirketler, yönetim kurulu tarafından yönetilir ve temsil olunur. Esasında, anonim şirketlerin idare ve temsili yönetim kurulu üyeleri için hem bir hak hem de bir zorunluluktur. Yönetim kurulu üyelerinin görevleri kanunda veya şirket esas sözleşmesi altında; şirketin yönetimi, bütçe hazırlamak, yıllık faaliyet raporu düzenlemek, muhasebe ve finans görevi yapmak, şirket defterlerini tutmak, şirketin sermaye kaybına uğraması veya borca batık hale gelmesi durumlarında genel kurulu toplamak, gerekli olduğu takdirde şirketin iflasını istemek ve gerekli önemleri almak gibi görevler olarak özetlenebilir. Yönetim kurulu üyeleri, bu görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle, yani objektif ve ideal bir değeri temsil eden bir kıstas kişinin özeniyle yerine getirmelidir.
Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu bakımından temel düzenleme TTK md. 553/1’de yer alır. Anılan hüküm uyarınca, yönetim kurulu üyeleri, kanundan ve ortaklığın esas sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zararlardan sorumludurlar. Bu zararlar nedeniyle, şirket, şirketin pay sahipleri veyahut şirket alacaklıları bir sorumluluk davası açabilir.
Yönetim ve temsil görevi yönetim kurulunun tamamında olduğu için sorumluluk da yönetim kurulu üyelerinin tamamında olur. Bu noktada, yönetim kurulu üyelerinin şirkette pay sahibi olup olmaması herhangi bir önem teşkil etmez. Benzer bir şekilde, şayet ortaklıkta murahhas müdür varsa, bu kimseler de yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin hükümlere tabidir.
Yönetim kurulu kanuna ve esas sözleşmeye dayanarak bazı görev ve yetkilerini bir başkasına devredebilir. Böyle bir devir söz konusu olduğunda, yönetim kurulu üyeleri, bu görev ve yetkileri devrettikleri kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.
Yönetim kurulu üyelerinin sorumlulukları bakımından, (i) hukuka aykırı bir davranış, (ii) kusur, (iii) zarar ve (iv) illiyet bağının bulunması şarttır.
Anonim ortaklıkta birden fazla yönetim kurulu üyesinin bulunduğu hallerde, TTK md. 557 uyarınca bunlardan her biri, kusuruna ve durumun gereklerine göre, zarar şahsen kendisine yükletilebildiği ölçüde, bu zarardan diğerleriyle birlikte müteselsilen sorumlu olur.
Anonim ortaklıkta yönetim kurulu üyelerinin sorumluluktan kurtulması bakımından iki temel durumdan daha söz edilebilir. Bunlardan biri zamanaşımı diğeri de ibradır.
Zamanaşımı bakımından temel kural TTK md. 560 ile getirmiştir. Anılan maddeye göre, sorumlu olanlara karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Bu durumun istisnası, sorumluluğu gerektiren fiilin, aynı zamanda cezayı gerektirmesi ve bu fiil Türk Ceza Kanunu kapsamında daha uzun bir zamanaşımına tabi olması durumudur. Bu halde, tazminat davası açısından da Türk Ceza Kanunu’nda belirtilen zamanaşımı süresi uygulanır. Zamanaşımı, davalı olarak gösterilen yönetim kurulu üyeleri tarafından bir defi olarak ileri sürülebilir.
İbra ise, genel kurul tarafından alınan bir kararla, yönetim kurulu üyelerinin son dönemdeki işlemlerinin hukuka ve ortaklık ana sözleşmesine uygunluğunun kabul edilmesi demektir. Bir başka anlatımla ibra, yönetim kurulu üyelerine karşı, ortaklığın muhtemel tazminat taleplerinin ileri sürülmesinden vazgeçilmesidir. Bu bağlamda ibranın ortaklık bakımından menfi borç ikrarı niteliğini haiz olduğu söylenebilir. Açık ya da örtülü olarak gerçekleştirilebilecek olan ibra, yalnızca iç ilişkide geçerlidir. Bu sebeple de şirket alacaklılarının ikame edeceği sorumluluk davalarına bir etkisi olmaz. Ancak ibra, kural olarak ortaklığın açacağı sorumluluk davalarını ortadan kaldırır. Şirket pay sahiplerinin dolaylı zararlar nedeniyle açacakları sorumluluk davaları bakımından ise ibraya olumlu oy veren ve ibra kararını bilerek payı iktisap eden pay sahiplerinin dava hakkı ortadan kalktığının kabulü gerekir. Diğer pay sahiplerinin dava hakları, ibra tarihinden itibaren hak düşürücü süre olan altı ayı geçmekle düşer.
İşbu bilgi notundaki değerlendirmeler herhangi bir hukuki kanaat niteliğinde değildir. Bu değerlendirmelerden ötürü Astra Hukuk Bürosu’na herhangi bir sorumluluk atfedilemez. Bilgi notunun konusu hakkında detaylı bilgi ve profesyonel destek almak için ekibimizle iletişime geçilmesini tavsiye ederiz.